Roma Dönemi


Heracleia Pontike, güçlü donanması sayesinde elinde kalan toprakları Galataialara karşı korumayı başarmıştır. Romalılar Anadolu'ya girmeye başladığında topraklarını geri alabilmek amacıyla M.ö 187 yılında Romalılarla anlaşma imzalayan Heracleia, Roma desteğine rağmen kaybettiği toprakları geri alamamıştır. Roma - Pontos Savaşlarında Roma'yı destekleyen Heracleia güçlü donanması nedeniyle Romalılar tarafından kullanıldığını anlayınca, Romalılardan kaçan Pontos Kralı Mithradates'i ve 4000 kişilik ordusunu Heracleia'nın kent surları içinde saklamıştır. Pontos Kralı da ordusunu Heracleia'da bırakıp rahatça ülkesine dönmüştür.




Romalılar ise Heracleia halkının yaptıklarına kızarak, M.ö. 72 - 70. yıllarda 2 yıl süreyle kenti kuşatmışlar ancak kenti almayı başaramamışlardır. Fakat Heracleia'da veba salgını başlayınca kente girmeyi başaran Romalılar, kenti baştan sona yağmalayıp, yakmışlardır. Kenti yağmalayan Romalı komutan Cotta, Karadeniz İmparatoru ünvanını almasına rağmen Roma Meclisinde Heracleia'yı gereksiz yere yağmaladığı için yargılanmıştır. Romalılar kente özgürlüğünü geri vermişler ve Augustus döneminde kentin yeniden inşasına başlamışlardır. M.ö. 63 yılında Amasya'da doğan Strabon ünlü coğrafya kitabını yazmaya M.ö. 7 yılında başlar ve Karadeniz Ereğli gezisini de anlatır.


Kentin limanlarının geliştiğini ve kolonileri ile birlikte değerli olduğunu anlatır. Strabon Hercleia'da bıldırcın otu denen bir bitkinin yetiştiğini şehrin Kalkedon'dan (İstanbul) 1500 stadion (262 km.) Sangarios Irmağından (Sakarya) 500 stadion (88 km.) uzaklıkta bulunduğunu söyler. Romalıların bir eyaleti konumunda gelişimini sürdüren Heracleia'da M.S. 100'den itibaren Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Andreas'ın girişimiyle Hristiyanlık gelişmeye başlamıştır.

Hristiyanlığın gelişimi Galataia'lıların dikkatini çekmiş ve Heracleia'daki gelişimi engellemek için Hristiyanlara yoğun baskı yapmışlar ve birçok insanı öldürmüşlerdir. Heracleia, baskılar arasında kentin gelişimini sürdürebilmiştir. Bu arada Roma İmparatorluğu'nun Anadolu'ya getirdiği barış ortamı, Karadeniz Ereğli'de özellikle M.S. 200 yıllarından itibaren kamu binalarının ve su kanallarının yeniden hızlı bir şekilde yapılmasını sağlar. Kente amfitiyatro kurulur.


Ayrıca dönemin sikkelerinde bu tiyatronun figürleri kullanılır. Karadeniz Ereğli'de yol kazıları sırasında bulunan bir anıt, M.S. 200 - 300 yılları arasında kentteki kültür ve gelişmişlik seviyesini görtermesi açısından son derece önemlidir.

Dönemin ünlü Pandomim sanatçısı Krispos adına yapılmış bu mezar anıtı üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır;

Mezarlar insanların en son evleri ve en son duvarlarıdır.

Onlar bedenlere evlerden daha sadıktırlar.

Onlardan kalan akıtılan gözyaşları ve ölülerin sonsuza dek kalacak fani olmayan miraslarıdır.

Ölüm uykusundan sonra artık vücudun güzelliği geri alınamaz.

Burası bir sukun şehridir.

Çıplak olarak taşınıp içine gömülünen sağlam ebedi istirahatgah. Ebedi evdir.

Bu nasıl bir mezardır ve burada yatan kimdir?

Hayatta kazanılan zaferlerin nefrete layık abidesidir.

Taş ve toprak olanın işaretleri.

Ölülerin mezar taşları suskun harflerinizle öleni dile getiriniz.

Vücudunuzu yitirip telef ettikten sonra hangi insan buraya ismini verdi?

Ölü insan Krispos.

Fariz ülkesinin (Mısır) ve başak taşıyan Nil Nehri'nin vatandaşı, bu anıtın altında yatmaktadır.





Hiç yorum yok:

The Hunger Site
küresel ısınma